13 Kasım 2012 Salı

Kitlesel Davranışlar Müzik Akımları İle Kodlalanabilir mi?


Müzik, toplumsal farkındalıkların algılanmasında ne kadar etkilidir? Bunu yazmadan önce müziğin insan ruhuna etkisini ifade etmek gerekir. Bu konuda yazılmış bir çok makale ve kitap var. Hepsinin de ortak noktası, müziğin insan bedeninde bir çok sistem üzerine etki ettiği, insanların davranışlarını ve fiziksel durumlarını hatta sağlıklarını değiştirebildiği yönündedir. Peki müzik bedenimizde nereyi, hangi sistemi etkiliyor da sözünü ettiğimiz reaksiyonlar oluşuyor?

Beynimizdeki limbik sistem denen yer, müziğin etkilerinin oluşup, ruh ve fiziksel hallerimizi değiştirmek için kullanılan bir laboratuvar sayılabilir. Bu sistem, beyindeki davranış ve heyecanlarımızı, temel biyolojik dürtülerimizi, belleğimizi ve öğrenmeyle ilgili bazı yapıların nöral mekanizmalarını içerir. Sevinç, keder, heyecan gibi duygu ve davranışlarımızı etkileyecek onları yönlendiren çeşitli olaylar, beyindeki limbik sistemin organizasyonu ile yaşamımızda değer kazanmaktadır. Bu nedenle etkileme gücü olan müzikal bir eser, limbik sistemin bu özelliklerini harekete geçirerek, bireyin motivasyonunda ve davranışlarında değişiklik meydana getirebilmektedir.

Müziğin kendine özgü dili, yapısı ve anlatım öğeleriyle insanın duygu ve düşüncelerine seslendiği söylenebilir. İnsanlık tüm tarihi boyunca doğadaki ses veren canlılar ve nesnelerle ilgilenmiş, bunların görünüşlerinin yanı sıra, çıkardıkları seslere göre o varlıklar üzerinde bir yargıya varmıştır. Böylece, sesleri tanıyıp anlamaya ve o sesleri kullanarak konuşmaya ve iletişim kurmaya başlamıştır.

Müzik, bir kültürün sembolik anlatımı veya bir grubun yaşam biçiminin ifadesidir. Bir ulusal milli marş ulusal bir topluluğun bütün üyelerine ait bir semboldür. Burada grup içerisindeki üyelerin ırkları, politik durumları veya inançları dikkate alınmamaktadır. Müzik karşısında verilen bazı fiziksel karşılıkların kontrolsüz reflekslerden kendiliğinden oluştuğu bilinmektedir. Örnek olarak; müzik dinlediğimizde aniden hızlanan bir pasaj sırasında kan basıncımızın yükseldiğini ve nefes almamızın hızlandığını kaydedebiliriz.

Müziğin duygusal etkileri olduğu gibi, belirli fizyolojik tepkiler de oluşturmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, kan dolaşımında veya nefes alma sürecindeki değişikliklere sebep olmaktadır müzik. Müziğin ritmi kas faaliyetlerini uyarmaktadır ve bedensel hareketleri uyarmaktadır. Belirli ilkel danslar örneğin; savaş dansları veya marşlar fiziksel enerjiyi arttırmakta kullanılmaktadır.


İnsanoğlunun müzikten ve seslerden bu kadar etkilenebilmesinin nedenine şöyle bir bakacak olursak:
"Kromozomlar içsel olarak DNA lazer radyasyonu kullanarak aynen holografik bilgisayarlar gibi çalışıyor". Bunun anlamı şu; deneylerde belirli frekans desenlerini lazer ışınına ayarlayıp bununla DNA frekansını etkilediler ve dolayısı ile genetik bilginin kendisini etkilediler. DNA-alkalin eşleri ve lisanın temel yapısı 1990 yılında Moskova da bir grup bilim adamı insan genomunun fazlaca biyokimya düzeyine indirildiği görüşü ile; insan DNA'sı üzerinde bir çalışma başlattılar. Bugüne kadar oluşmuş olan Ortodoks düşünce tarzının birçok bilgiyi "gizlediğini" fark etmişlerdi.

Bu grupta çoğunluğu Rus bilim akademisinden olan üstün yetenekte bilim adamları vardı. Tanınmış Lebedev Enstitüsünden Fizikçilerin dışında moleküler biyolog, biyofizikçi, genetik uzmanı, embriyolog ve dilbilimci de bulunuyordu. Projenin yönetimi bir biyofizikçi ve moleküler biyolog olan Dr. Pjotr Garjajev, kendisi Rus bilim akademisinin olduğu kadar New York Bilim akademisinin de bir üyesidir. 1990'dan bu yana oluşturulan bu projenin neticesinde Moskovalı grup devrimci bir farkındalıkla karşılaştı bu durum bizim DNA ve insan genetiğine olan anlayışımıza yepyeni bir ışık tuttu.

DNA'mızın sadece %10'nunu protein oluşturmakta kullanırız diğer %90'nı işe yaramaz DNA diye kabul edilir, oysa bu Rus araştırmacı grup doğanın aptal olmadığına inanarak araştırmaları başlattı ve neticeler devrim yaratacak nitelikte.

DNA'mızın alkalinlerinin bildiğimiz normal lisanda kullanılan grameri takip ettiğini ve aynen lisanlarımız gibi kalıpsal kuralları yani geometrik şablonları olduğunu keşfettiler.

Bu araştırmacı grup aynı zamanda DNA'nın titreşimsel tabiatını da inceledi. Kısaca özetlemek gerekirse "yaşayan aynı olduğuna göre, DNA'yı deşifre etmeye gerek yok. Basit bir şekilde insanın kullandığı lisandaki kelime ve cümleleri kullanabilirsiniz. Yaşayan dokudaki DNA maddesi, eğer gerekli frekanslar kullanılırsa, lisana - ayarlanmış lazer ışını ve hatta radyo dalgalarına her zaman tepki verecektir. Bu ise düşünce ve kelimelerin, cümlelerin, enerji çalışmalarının neden hayatımızı etkileyebildiği ve neden iyileştirici neticeler elde edildiğini açıklamakta. Batılı araştırmacılar DNA sarmalımızdan tek genleri keserek atıp başka yerlere yerleştirirken, Ruslar ayarlanmış radyo ve ışık frekansları ile hücre metabolizması nı etkileyerek genetik yanlışlıkları düzeltiyor.

Garjajeva'nın araştırma grubu bu metotla radyasyonun zarar verdiği kromozomların onarılabilineceğini ispat etti. Hatta belirli bir DNA'nın bilgi desenini yakalayıp başka birine aktardılar, böylece hücreleri başka bir genoma programladılar. Mesela kurbağa embriyosunu salamander embriyosuna, sadece DNA bilgi deseninin frekansını ileterek aktardılar. Böylece tüm bilgi kesip biçme olmadan dolayısı ile hiçbir uyumsuzluk ve yan etki oluşmadan aktarılmış oldu. Tüm bunlar sadece vibrasyon/titreşim ve geometrik dil kullalınarak yapıldı. Mistik ve spritüel akımlar bedenlerimizin kelime, düşünce, ses ve titreşimlerden etkilendiğini ve tekrar programlanabildiğini asırlardır bilirler ve uygularlar ancak bunun bilimsel olarak ta ispat edilmesi yolumuza artık daha da somut bir ışık tutmakta."

Müziğin yapısının bireyleri ve kitleleri ne şekilde etkileyebildiği alenen ortadadır.

İşin fiziği de, kimyası da böyle...

Ayrıca Bkz:

1 Solfeggio Frekansları 
2 Ritim ve Trans

.